Funda Oruç Admin
Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 05/03/07
| Konu: ATİLLA İLKYAZ- "YAŞAMIN ÖRGÜSEL AĞI" 24/12/2007, 01:42 | |
| ATİLLA İLKYAZ’IN “YAŞAMIN ÖRGÜSEL AĞI” ADLI ESERİNİN ANALİZİ
I. REAL TABAKA Atilla İlkyaz tarafından 2004’te Ankara’da yapılan “Yaşamın Örgüsel Ağı” adlı resim 65x90 cm boyutlarında olup, tuval üzerine yağlıboya ve flamaster kalem ile yapılmıştır.
II. İRREAL TABAKA
1- Hareketin Oluştuğu Tabaka Postlar, yatan başlar, kuşlar ve öpüşme gibi çizgisel bir örüntüyle birbirine bağlanan imgeler; insana, doğaya, aşka, ölüme yani hayata dair olgulara sembolik birer göndermede bulunuyor. İlk bakışta hareketsizlik sabitlik etkisi veren resimde; gerek durağan ve hareketli figürler ile biçimsel etki olarak, gerek mutluluk ve hüzün arasındaki geçişlerle duygusal etki olarak ritim ve devinimsel bir değişme fark edilip hareket etkisi yakalanıyor. Zeminde kullanılan yatay-dikey çizgisel boya sürüşleri; sıcak-soğuk renk kontrastlığı, farklı kalınlıklarda / baskınlıkta ve dağınık oluşları ile düzensizlik içinde düzeni oluşturup resmin ritim etkisini pekiştiriyor. Resimde ritim etkisi olduğu halde ilk bakışta durağan görünmesi; imgelerin ve renklerin hareketten-hareketsizliğe, sıcaktan-soğuğa, mutluluktan-hüzne kontrastlıklar arasında sürekli tekrarlanan dönüşümü nedeniyle oluşuyor ve bu da resim ile hayat arasındaki güçlü bağı gösteriyor. Çünkü hayat da acı-sevinç, yaşam-ölüm, yaz-kış, işe gitme-eve gelme…vs arasındaki rutin tekrarlar ve sürekli bir devinimsellikle tıpkı bu resimdeki gibi durağan ama hareketlidir!
2- Üç Boyutluluktan Edindiğimiz Hareket Resimde üç boyutluluk etkisi yok, figürler ve imgeler zeminle aynı düzlemde bulunuyor. Ancak, çizgisel örüntünün ritmiyle yüzeye doğru yaklaşıyor ve yatay-dikey duruşlarıyla hareket etkisini sağlıyor.
3- Bu Hareketteki Canlılık Düzensiz bir tekrarla kullanılan post, insan(sevgililer), kuş figürleri ışık-gölge etkisi verilmeden zemindeki gibi rahat fırça sürüşleriyle boyanmış. Bu figürleri zeminden ayırıp her birinin karakteristik özelliğini yansıtmak için siyah konturla dış hatları, hareketleri/duruşları, ifadeleri vurgulanmış. Tek bir figür üzerinde durulmayıp, resmin tamamına çizgisel figür örüntüsü hâkim olduğu için, figürlerin birbiriyle olan bağlantısı dikkat çekiyor. Ayakta duran, oturan, yatan figürler birbirini izliyor ve böylece bütün figürler sanki tek bir figürmüş gibi etki bırakıyor.
4- Hareketin Canlılığındaki Ruhi Tabaka Hüzünlü ve düşünceli ifadelerle oturan figürler, öpüşenler, ağlayanlar, havaya doğru kollarını açmış ayakta duran postlar, yatan postlar, yatan baş, birbirine yaslanan sevgililer… birbirine tezat duygular peşi sıra birbirini izliyor ve hızlı duygu geçişleriyle duygu kargaşası yaratıyor. Tek bir figüre ağırlık verilmeyip figürler iç içe kullanıldığı için, sanki bütün figürler tek bir kişiye ve onun hayatındaki farklı zaman dilimlerine (süreçlere) gönderme yapıyor. Şahıs olarak önemli olmaksızın (ırk, dil, din… vs.)dünyadaki herhangi birinin öyküsü betimlenerek insanlığın aynı duygu ve olaylara ortaklığı anlatılıyor izlenimini veriyor. Şahısın vurgulanmayıp duyguların vurgulanması dünya üzerideki herkesin aynı duyguları farklı zamanlarda hayat akışı içinde yaşadıklarını düşündürüyor. Resim açık kompozisyonla yapıldığı için, süreklilik gösteren, akan zamanın bir kesiti alınmış izlenimi de veriyor. Sanki bir apartmanın balkonundan caddeyi izlerken sokağın anlık bir fotoğrafı çekilip yaşanılan zamanın bir kesiti alınmış gibi; aynı zaman diliminde farklı duyguları yaşayan, farklı yönlerde, farklı hareketleri sergileyen insanlardan bir kesit gösterilmiş gibi, yaşam, zaman, mekân ve duygular hakkında izleyiciyi düşünmeye zorluyor. Resmin genelinde hüzün, düşünce ve hareket içinde durağanlık / durağanlık içinde hareket hâkim olmasının nedeni belki de gündelik rutin yaşamımızın iyi bir gözlemi ve yorumu olmasından kaynaklanıyordur.
5- Evrensel İdea Tabakası Atilla İlkyaz doğumdan ölüme kadar geçen süreçte her insanın yaşadığı; ayrılık, sevgi, destek olma, yalnızlık, mutluluk, hüzün, ağıt gibi temel ve insani duyguları betimlerken ikonografik bir dil kullanmış. Bu duygu ve yaşantıları anlatırken biçimin gerçekçilik etkisi üzerinde durmayıp sembolik bir anlatımla öyküselleştirerek yorumlaması, hayata karşı duyarlı bir gözlem süreciyle biçimleri damıtıp öze ulaşmasının sonucudur. Her yerde karşımıza çıkan “ağlayan çocuk” portreleri ve bu tarzdaki diğer resimler gibi biçimi izleyicinin gözüne sokmak yerine, biçimleri yorumlayarak duygu yoğunluğunu ön plana çıkarması ve izleyiciyi düşünmeye sevk etmesi; biçim / figür, konu, gerçekçilik etkisi... gibi temel meselelerin, resimde amaç mı – araç mı olduğu konusunu sorgulamayı gerektiriyor.
Fotoğrafik ya da natüralist gerçekçilikle çalışılmış bir resimde sevgi, hüzün, ağıt... gibi duygular biçimsel olarak etüd edilir ve izleyici mesajı kolaylıkla alır. Çoğunlukla da resim başka bir mesaj içermediği için izleyicinin dikkati biçim üzerine odaklanır. Resimdeki ışık-gölge, figürün hatları, ifadesi..vs üzerine odaklanan dikkat sonucu; resmin birincil amacı gerçeğe ne kadar benzer olduğuymuş gibi bir yanılgıya düşülmesine sebep olur. Bu yanılgı ise izleyiciyi tehlikeli bir noktaya getirip, mimesise kadar geri gitmesine neden olur. Başarılı gözlem - başarılı resmin sadece göz ve el yeteneğiyle yapılmadığı, düşünsel sürecin bunlardan çok daha önemli olduğu gerçeğinin üstü perdelenir.
İncelenen obje ya da konunun biçimsel özellikleri gözlem sürecinin en alt basamağını oluşturduğu için bu aşama gözlemin en kolay basamağıdır. İyi bir gözlem yapabilmek için biçimin ardındaki duyuşsal etki, yani hangi duyguların yoğunluğu ve yaşanmışlıkların sonucunda o görüntüye ulaştığı sorusu irdelenmelidir. Bundan sonraki sürece ise zihinsel aktivitenin hâkim olmasıyla; biçim ve duygular damıtılarak öze ulaşılır. Gözlem sürecinin önemli bir bölümü zihinde gerçekleştirilip; değerlendirme, analiz, yorum sonucunda ressam gerçek biçimi (objenin orjinalini) kendi biçimine dönüştürür. Yani artık obje gerçek formundan çıkıp gözlem sonucu ressam üzerindeki bıraktığı etkinin, ressam tarafından yeniden şekillendirilmesi ile yaratılan forma dönüşür. Tuval üzerindeki görünen biçimler gerçekte var olmayan, ressamın düşünsel sürecinin sonucunda ulaştığı sembolik ve özgün biçimler olması nedeniyle içsel gerçekliğin yansımasıdır. Mimesis de ise dışsal gerçekliğin yansıtılması / taklidi söz konusudur.
Mesela gerçekliğin taklit edilmesi ile çalışılan bir resimde kullanılan kuş; boyutu, ölçü-oranı, ışık-gölge ve hacmi, rengi gibi özellikleri ve bu özelliklerin gerçeğe yakınlık derecesine bağlı olarak önem kazanır. Burada anlatılan / gösterilen sadece kuştur ikinci bir anlamı ifade etmez, resmin amacı kuşu kusursuz resmetmektir. Ancak Atilla İlkyaz’ın resimlerindeki gibi kullanılan bir kuş ise; biçim olarak kuşu anlatmaz, kuşun ressam için ifade ettiği anlamı yansıtan sembole dönüşür. O artık herhangi bir kuş değildir (zaten biçim olarak ta doğadaki kuşa benzemez) ve amaç kuşu anlatmak değil, kuş aracılığıyla gönderme yapılan düşünce / duyguyu anlatmaktır. Bu konumuyla kuş biçimsellikten ve resmin amacı olmaktan çıkar, barış, sevgi, özgürlük, çığlık... vs. gibi ressam için ifade ettiği öznel anlamıyla, ressamın düşüncelerini anlatmakta kullandığı sembolik bir araç olur.
Resimde kullanılan sembolik figürlerin siyah çizgilerle belirlenen dış hatlarını göz ardı ettiğimizde ise resmin sağlam bir temel üzerine inşa edildiği fark ederiz. Zeminde ritimsel ve rahat fırça sürüşleriyle kullanılan renkler soyut ve güçlü bir kompozisyon oluşturuyor. Figürler de zeminle uyumluluk içindeki renkleriyle lirik- lekesel etki verirken, siyah konturları ile sert / kütlesel etki vermek yerine resmin lirikal yapısına uygun olarak kaligrafik bir etki kazandırıp anlatımda bütünlük sağlıyor.
“Yaşamın Örgüsel Ağı” adlı resim açık kompozisyonla, biçimlerin – renklerin serbest dağılımıyla düzenlendiği için akıcılık, süreklilik, sonsuzluk etkisi veriyor. Resimin alt kısmında kullanılan yatay çizgi mekân etkisi verse de, resimde hayali - uzaysal kurmaca mekân etkisi hâkim. İmgeler boşlukta ya da bellekte geziniyormuş çağrışımı yaparak zihinden ardı ardına hızla geçen düşüncelere benzemekte. Bu etki ile zaman- mekân ve düşsel olan - gerçek olan kavramları arasında düşünsel bir süreç ve hesaplaşmayı da beraberinde getirmekte.
19yy sonlarında Cezanne ile başlayıp diğer ressamlarla ve kübizm, sürrealizm gibi farklı sanat akımlarıyla güçlenen, biçimin ve gerçekliğin sorgulanması, zihinsel/imgesel sürecin öne çıkması gibi kavramlar, Marcel Duchamp ile daha farklı bir dönemece gelerek, günümüzde post-modernizm içindeki akımlar (özellikle kavramsal sanat) ile birlikte yeni bir boyut kazanıp plastik değerleri ikinci plana atarak düşünce ağırlıklı çalışmalara dönüşmüştür. Sanatın geçirdiği süreç ve değişimler göz önünde bulundurulduğunda, Atilla İlkyaz’ın resmi, Post-modern çağın estetik- plastik değerleri yadsıyan tavrına karşılık veren modernist bir söylem niteliğindedir. Çünkü “Yaşamın Örgüsel Ağı” adlı eserde; resmin düşünsel alt yapısının yanı sıra renk, kompozisyon, biçim gibi resme estetik değerler katan öğeleri de içerdiği gözlemlenir. İlkyaz’ın yaşanmışlıkların gözlem ve yorumu sonucunda simgesel bir örüntüyle tuval yüzeyinde oluşturduğu ikonografik dil; sanatçının hayat ve sanat karşısındaki duyarlılığının, duyuşsal-düşünsel süreç dengesinin birer göstergesi olarak post-modern resimlerden net bir biçimde ayrılmaktadır. | |
|