kaderaltintasgazi
Mesaj Sayısı : 21 Kayıt tarihi : 22/10/09
| Konu: RÖNESANS SANATI 7/11/2009, 01:03 | |
| RÖNESANS 15. ve 16. yüzyıllar arasında Avrupa’da bilim, sanat ve kültür alanında “yeniden doğuş” olarak tanımlanan Rönesans’ın damgasını vurduğu bir dönem oldu. Ortaçağ sanat dünyası içinde tohumları atılan ve çeşitli etkenlerle büyüyen Rönesans sanatı birden ortaya çıkmamıştır. Bu oluşuma toplumsal yapı içinde gelişen olay ve düşüncelerin etkisi olmuştur.Bu dönemde özellikle İtalya’da hemen hemen her kent kendi sanat anlayışını ve üslubunu geliştirdi, kendi sanatçılarını yetiştirdi. Önce İtalya’da, Floransa kentinde filizlenen Rönesans, zamanla öteki kentlerde ve ülkelerde de etkisini gösterdi. Ortaçağ içinde Avrupa’da kilise ile aynı görüşte olmayan insanların olduğu saptanmaktadır. Toplumda farklı din görüşüne sahip insanların olması dinin insan aklı terazisinde ölçülüp değerlendirildiğini gösterir. Ayrıca bu fark gittikçe büyüyerek insanın kendi eleştirisine önem vermesiyle sonuçlanmıştır, insanın kendi eleştirisine önem vermesiyle Rönesans çağında dinin önemini yitirmesine sebep olmuştur. Rönesans döneminde mimaride “Ufku sistemli bazikal Gotik yapı, merkezli yapıya dönüştürülüyordu.” Ortaçağın dikey Gotik biçimi yerine yatay biçimi, sonsuzluk yerine ölçü, çok parçalılık yerine sakin, dünyevi yapı tarzı ortaya çıkıyordu. Gotik Dönem kilise örneği Roma St.Pietro Kilisesi Rönesans merkezi yapıya ait bir örnektir.Floransa’yı yeni düşüncelerin ve gelişmelerin merkezi yapan mimar Filippo Brunelleschi ve heykelci Donetello’ydu. Masaccio’nun yapıtlarıyla bu yeni gelişmeler kısa sürede resme de yansıdı. Rönesans’ın resim sanatına en büyük katkılarından biri perspektif kurallarının saptanması ve bu sayede resimlerde derinlik duygusunun verilebilmesiydi.Filippo Brunelleschi - Floransa Katedrali Resimlerde matematikçilerden öğrendiği perspektif kurallarını uygulayan Masaccio, aynı zamanda ışıkla ilgili çalışmalar yaptı. Tabloların da, ışık en yakın pencereden geliyor ve üzerine vurduğu tüm figürleri sarıyormuşçasına, doğal ve ferah bir atmosfer yaratmayı başardı. Anatomi biliminden yararlanarak insan vücudunu gerçekçi bir biçimde çizdi. Masaccio’nun yakın izleyicilerinden biri de Paolo Uccello’ydu. Perspektif kurallarını öğrenen Uccello’nun figürleri canlı ve hareketliydi. Hayvan resimleri yapmayı seven sanatçının seçtiği konular da çok çeşitliydi. Coreggio anlatım şekli ile ve kompozisyonlarındaki geometrik yerleşim ile barok dönemin habercisidir. Ressam duvar freskleri ve tavan süslemelerinde İsa’nın doğuşu, göğe yükselişi gibi konuları muhteşem bir ustalık ve yorum yeteneği ile anlatıyordu. Ancak resimlerinde el kol hareketlerinde abartıya kaçmış ve mantıksızlığa doğru gitmiştir. Bir başka Rönesans sanatçısı olan Fra Angelico, tanrıya duyduğu sevgi ve hayranlığı, ayrıntıların gözden kaçırılmadığı, göze hoş gelen renkleriyle bol ışıklı resim ve fresklerde dile getirdi.Floransa, İtalya’nın her yanından gelen sanatçıların toplandığı canlı bir kültür merkeziydi. Kente Umbria’dan gelen Piero della Francesca aynı zamanda bir matematikçiydi. Bu özelliği resimlerindeki güçlü perspektifte ve mekân yapısında kendini gösterdi. Resimlerin arka plânında kusursuz güzellikte görkemli yapılar, önde ise heykel görünümünde insanlar yer alıyordu. 14yy’ da matematikte bir hamle yapılıyordu ve bakış noktası araştırmanın merkezi oluyordu. Resimde kaçış noktasını bulan ilk ressam Ambrogio Lorenzetti Tebliğ adlı resminde (1344) zemini kaçış noktasına göre belirliyordu. Bu dönemde sanatçılar kiliselerin ve varlıklı ailelerin koruması altındaydı. Floransa kentinin de yönetimini elinde bulunduran zengin ve soylu Medici ailesinin koruması altında çalışan sanatçılardan en ünlüleri, İlkbahar ve Venüs’ün Doğuşu tablolarıyla Sandro Botticelli, Mona Lisa’sıyla belleklerden silinmeyen Leonardo da Vinci, daha yaşarken çağının en büyük sanatçısı olarak belirlenen Michelangelo ve “ressamların prensi” olarak anılan Raffaello’ydu. Bu sanatçılar insanı merkez alan yapıtlarında ışık ve perspektifi olağanüstü bir ustalıkla uyguladılar. Resim sanatını ve güzellik kavramını doruk noktasına ulaştıran Rönesans sanatçılarının resimlerindeki en çarpıcı özellikler fon ve figürler arasındaki yumuşak renk geçişleri, figürlerin gerçeğe uygunluğu, aralarındaki kusursuz uyum, bütünlük ve anlatım gücüydü. Sandro Bolicelli Venüsün Doğuşu Sandro Bolicelli İlkbahar Rönesans dönemi sanatçılarının yapıtlarında figürler çoğu kez Roma Dönemi giysileri içinde betimlenmiştir. Heykel dalında olduğu gibi, resimde de çıplak yeniden gündeme gelmiş, mitolojik konuların yanı sıra portre dalı önem kazanmış, ayrıca tarihsel doğruluk gözetilmese de tarihsel konulu resimler yaygınlaşmıştır. 15yy’ ın ikinci yarısında, bazı panolarda yağlı boyalarla tempera karışımının kullanıldığı, 16yy’ da yağlı boyanın daha da yaygınlaştığı görülmektedir.Rönesans’ın bir başka yeniliği ise tuvalin yani bez üzerine yapılan resmin bulunması idi. Ve ilk olarak Rönesans’ta sanatçı eserlerini kilisenin dışında zengin müşterilerine sunuyordu. Bu çağda ilgi duyulan bir başka resim dalı ise ağaç baskı ve bakır üzerine oyma teknikleri ile çoğaltılan resimlerdi. Özellikle bu yöntemler ile üretilen resimler kitap baskı sanatının gelişmesine ve sanatın daha geniş bir halk kitlelerine ulaşmasını sağlamışlardır. Raphael tanrısal güzelliğin en yüksek temsilcisi olarak kabul edilir. Onun resminde figürler form ve estetik olarak belli bir olgunluğa erişmiş iken ulvi duygularda da çok üstün bir ifade şekli var idi. Raphael resimdeki gerçekliğin yanı sıra, ifadelerde dini değerleri de önemsemiştir. Raphael kendinden önce gelen ressamların bütün fizyonomi ve anatomi bilgisine sahipti ve bunların sentezini başarı ile yapmıştı. Fakat o bu dünyaya ait bilgi ve yeteneğini, kutsal olanın emrinde kullanıyordu. O gerçeğin üstünde olanı gerçeği inkâr etmeden oluşturuyordu. Leonardo'nun insan vücuduna ilgisinin temelini, figür eskizleri için incelemeler oluşturur. İnsanı olabildiğince canlı ve tüm hareketleri gerçeğe en yakın şekilde çizmek için dış gözlemleri yeterli görmemiş, vücudun içini de görmek, kemiklerin, kasların ve eklemlerin birbirleriyle ilişkilerini kavramak istemiştir. Anatomi araştırmaları, giderek daha, çok zaman ayırdığı başlı başına bir ilgi alanı haline gelmiştir. İnsan organizmasına, çalışma prensiplerini merak ettiği mükemmel bir makine olarak yaklaşmıştır. Leonardo, gördüklerini çizerek açıklığa kavuşturuyordu. Kesitlerle, ayrıntılı görünüşlerle ve farklı açılardan yaptığı çizimlerle anatominin detaylarını ortaya çıkarıyordu. Çizimleri, bazı detaylardaki yanlışlıklara karşın son derece nettir.Leonardo çok az resim tamamlayabilmişti. Bazı eserlerini de öğrencileri çalışmıştı. Kendi elinde çıktığı bilinen üç eseri: Kayalıklarda Meryem, Evliya Ana ve Mona Lisadır.Mona Liza Havariler ile son akşam yemeği Olgun Rönesans’ın yetiştirdiği bir başka sanatçı da Michelangelo’dur. Bütün dünyası yalnızca sanat olan bu insan gerçekten ölümsüz biçimlere varma olanağını yakalamış resim ve mimarlık alanında büyük eserler vermiştir. Ancak Michelangelo usta her şeyden önce bir heykelci olarak tanımıştır.Davut heykeli Michelangelo'nun Sistine şapeli tavanlarına işlediği muazzam fresk figürleri bile heykelleşmiş insanların figürleridir. Figürlerdeki anatomik detaylar ve dinamizm ile tam bir heykelci niteliği gösterirAdemin Yaratılışı Boş kalan tavanın süslenmesi işi de 1508de II. Julius tarafından Michelangeloya verilir.Michelangelo, 48 metre uzunluğunda ve 13 metre genişliğinde olan bu tavanı, tam dört buçuk yıl, yukarıya kadar tırmanıp sırtüstü yatarak 343 figürle, tek başına süslemiştir.Rönesans’ın son dönemine Manierist dönem denmiştir. Klasik dönem İtalya’da çok uzun sürmemiştir. Klasik döneminin sonunda Rönesans’ın araştırıcı mantığı kaybedilmeye, hareket ve adalelerin abartısı ağır basmaya başlamıştır. Geç dönem Rönesans’ın sanatçılarının eserlerinde içi boş bir form üretimi hakim olmaya başlamıştır. Gotiğin o dini duygusu sanki geri dönmüştür. Bu duygu ile klasik dönem ustalığı birbirine karışır. Böylece Hıristiyanlığın yücelme duygusu Reformasyona tepki gibi yer, yer dirilmeye başlar. Bu hareket Rönesans’ın üzerine bir karanlık gibi çöker ve figürler resimde yer, yer gölgelerin içine gömülürler. İşte bu hareket sanat tarihinde manierizm başlığı altında incelenir. Manierizm tanım olarak İtalyanca üslup anlamına gelen “Manirea” dan türetilmiştir. Birçok büyük sanatçının ürün verdiği bu dönemde genel olarak hakim olan ve bir S harfini andıran biçim ve kompozisyonlar 5. Yüzyıldan itibaren Bizans ve Mısır’da daha sonra İslam sanatında görülen akantus yapraklarının bir soyutlaması olan motifleri çağrıştırır. Bin yıl süreye yakın unutulmuş olan bu motif, Rönesans’ın gücünü kaybetmesi ile ortaya çıkar. Bu noktada Barok sanatın doğuşuna tanık oluruz. | |
|