kaderaltintasgazi
Mesaj Sayısı : 21 Kayıt tarihi : 22/10/09
| Konu: DADAİZM - SÜRREALİZM 2/12/2009, 01:56 | |
| DADAİZM 1916 da Zürihde Alman şair ve sanatçı Hugo Ball “Cabaret Voltaire”i açtı. Gece külübüyle sanat lokali arası bir mekan olarak , dada’nın başladığı yerdir. Kendilerine “nom de guerre”olarak “dada”sözcüğünü seçerler . Bu bebek hecelemesiyle, -aynı çocukların dünyasındaki gibi- henüz başlangıcında ve dürüst olan bir sanatı anlatmak istemişlerdir. Dada öncelikle, kendini beğenmiş bir akılcılığa karşı çıkan bir yaşam anlayışıdır. Dadaistler Avrupa kültürü ile alay ettiler, modern sanat anlayışlarının tümüne karşı çıktılar.Bu akımın en tanıdık ismi Romanya doğumlu Fransız şair Tristan Tzara 1918 de manifestosunda “Dada means nothing” diyordu. Tzara’ya göre Dada “Bir protestodur; yıkıcı bir eylemdir. Mantığın yerle bir edilmesidir; işte Dada budur. Belleğin, arkeolojinin, geleceğin yıkımıdır. Dada, özgürlüktür. Çarpışan renklerin, zıtların birliğinin, grotesk şeylerin, tutarsızlıkların ifadesi; kısacası yaşamın kendisidir...” “Zeki olmak çok alışılmış bir şey artık,asıl az rastlanır olan,aptal olabilmek.Dada aptallığın her yere yayılabilmesi için var gücüyle çalışıyor.” Asıl adı Sami Rosenstock’dır. 1916 yılında ”Dadacı Manifesto” Tristan Tzara tarafından yazıldı. En önemli eserleri ise, L’Homme Approximatif (Yaklaşık Adam) (1931), Le Coeur à Gaz (Gazlı Yürek) (1938), Midis Gagnés (Hakedilmiş Öğleler) (1939), Parler Seul (Yalnız Konuşmak) (1950), La Face Intérieure (İç Yüz) (1953)dür. Tzara 1937′de Fransız Komünist Partisi’ne katılmış ve II. Dünya Savaşı’nda Fransız direnişçileri arasında yer almıştır.Nihilist ve asi tavrıyla edebiyata yeni bir bakış açısı getirmiştir. Tzara’ya göre “bir zamanlar onur, ülke, ahlak, aile, sanat, din, özgürlük ve kardeşlik gibi kavramlar, insanların gereksinimlerine karşılık verebilmekteydi. Ama artık bu tür kavramların içi boşalmış, değerlerinden geriye anlamsız bir kurallar silsilesi kalmıştır. Şiir yazmanın, resim heykel yapmanın , tiyatro oynamanın gelenkesel yöntemlerini reddederek düzen-karşıtı bir tavır takınan dadacılar, düzen adına insan yaratıclığını sınırlayan tüm kültürel verilere karşıdır. Kolaj ve asemblaj gibi tekniklere ağırlık veren, ifadede raslantısallığı son derece önemseyen, Batılı olmayan kültürlerin “primitif” ifadelerine ilgi duyan dadacıların en büyük özelliği, sanat ile yaşam arasındaki sınırları yok etmektir. New Yorkta fotoğrafçı Alfred Stieglitz’in kurduğu 291 adlı galeri çevresindeki sanatçılardan biri olan Marcel Duchamp’ın ilk kez bilinen objeleri (bir bisiklet tekerleği veya bir şişe altlığı)alıp sanat eseri statüsüne yükselttiği örneklerle başladı.”Toilet ” adını verdiği yapıtında(!) ise bir pisuarı sergilemiştir .Pisuar’ın üstünde R.Mutt imzası bulunmaktadır.R.Mutt yazısı okunduğunda “Armut” şeklinde telaffuz ediliyor ve Almancada “yoksulluk”anlamına geliyordu. Duchamp sanatta salt retinal hazzı reddertmiş, sanatı bir yetenek ve beceri eyleminden bir düşünme eylemine dönüştürmüştür. Hannah Höch(1889-1978) alman sanatçı, fotomontaj sanatının öncülerindendir. Raoul Hausmann ile birlikte Berlin dadanın önde gelen figürlerinden biri olarak anılan Höch, politik içerikli yapıtlarında kadının toplumsal konumuna değinmiştir. George Grosz, 1938’de Alman ressam, dada hareketinin önemli figürlerindendir. Grosz’un yapıtları , ironik, alaycı, şiddetli, ham bir gerçekçilik taşır. İsviçrede’ki Dada hareketi içinde belli bir olgunluğa ulaşmış çok az sanat yapıtı vardır. Sıradan ürünlerin ötesine pek geçilememiştir. Hans Arp’ın yapıştırma resimleri de bu türden yapıtlardır. SÜRREALİZM(GERÇEKÜSTÜCÜLÜK) Sürrealizm Dadaist düşünceden ortaya çıkmıştır. XIX. Yüzyıl modern sanat anlayışına bir tepki olarak gelişmiş. Kuramcısı A. Breton’a göre saf ve psikolojik iradesizliktir, anlatım aracı ya da şekil olsun her türlü akıl denetiminden uzaktır. Bütün estetik ve toplumsal kurallarının dışındadır. Düşünceler kendinden geçmiş ve sihirlenmiş halde özgürlüğe kavuşmasıdır. Sürrealistlere göre gerçek sanat yapıtı, bilinç dışı, otomatik, kendiliğinden akla gelen, beklenmedik bir anda ve aniden coşku duygusunun güdülenerek, her türlü öneri ve kuralın dışında kalarak yaratılabilir. Sanat açısından getirdikleri sonuçlar da çok değişiktir. Kimi zaman, aralarından anlaşılabilir, gerçekten düşsel görünümler çıkar. Kılı kırk yapan bir düş anlatıcısı, “yanan zürafa” ya da “akıp giden zaman” gibi yapıtlarıyla İspanyol Salvador Dali’dir. Max Ernst’in yapıtlarının konuları ise daha zengindir. Dada hareketinden gelmiştir ve yeni sanat ortamları yaratmada erişilmez bir yeteneği vardır. “Üstten baskı tekniği”ni bulmuştur; bir tahta levhanın üstüne koyduğu kağıdı, tahtanın izi iyice belirene dek kurşun kalemle karalar. Sonra da bu yalancı baskıları renklendirir. Böylece ne oldukları analşılmayan düşsel cisimler ve manzaralar oluşur. | |
|