GAZİ'DE İLKYAZ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GAZİ'DE İLKYAZ

Bu site Atilla İlkyaz'ın ''Gazi Üniversitesi - Mesleki Resim Yüksek Lisans Öğrencileri'' tarafından kurulmuştur, bir İLK'dir...
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 "otomatik portakal"anthony burgess

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
feride demircan




Kadın
Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 44
Kayıt tarihi : 01/04/07

"otomatik portakal"anthony burgess Empty
MesajKonu: "otomatik portakal"anthony burgess   "otomatik portakal"anthony burgess Icon_minitime5/4/2007, 19:25

Anthony Burgess

Asıl adı John Burgess Wilson olan yazar 1917'de İngiltere'de doğdu. Manchester Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı ve sesbilim öğrenimi gördü. Otuz yaşlarına kadar en büyük arzusu besteci olmaktı. Bir senfoni dahil, çok sayıda müzik eseri besteledi.

1940-46 arasında İngiliz ordusunda yer aldı, 1946-50 yılları arasında Birmingham Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1954'ten 1959'a kadar Malaya ve
Borneo'da Eğitim Bakanlığı görevlisi olarak çalıştı. 41 yaşında İngiltere'ye döndüğünde beyninde bir tümör olduğunu ve bir yıl içinde öleceğini öğrendi. Burgess o bir yıl içinde beş roman birden yazdı. Kendisine yanlış teşhis konulmuş olduğu anlaşıldıktan sonra da aynı hızla yazmayı sürdürdü. Aralarında Otomatik Portakal (Bilgi, 1996) adıyla Türkçe'ye çevrilmiş A Clockwork Orange, Nothing Like The Sun ve The Malayan Trilogy'nin de bulunduğu 16 roman, beş eleştiri kitabı, çeşitli senaryoları ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Romancılığının yanı sıra gazetecilik, eleştirmenlik ve dilbilim çalışmaları da olan Burgess, çağdaş İngiliz edebiyatının en verimli yazarlarından biridir. Türkçe'de ayrıca Piyanoçalanlar (YKY, 1996) adlı kitabının yanı sıra Altıkırkbeş tarafından yayımlanan Gizli Hava Müzesi (1995) adlı derlemede de bir öyküsü bulunmaktadır

Otomatik Portakal

Yazan: Anthony
Burgess
Çeviren: Aziz Üstel
Tüm zamanların kült romanlarından biri olarak gösterilen ve sıkı bir
kitlesine sahip olan Otomatik Portakal
, 'En İyi Çeviri Ödülü' ne layık görülmüş Aziz Üstel çevirisiyle tekrar raflarda.

Ününün yarısını Stanley Kubrick'in beyazperde uyarlamasına borçlu olan Otomatik Portakal'ın İngiliz yazarı Anthony Burgess (1917-1993), ilk romanlarında, bir İngiliz kolonisi olan Malaya'da karşılaştığı batı ve doğu kültürleri arasındaki uyuşmazlıkları irdelerken, doktoru kendisine beyin tümörü teşhisi koyunca hayatı değişir. Ölümünden sonra karısının parasızlık çekeceği düşüncesiyle kağıt ve kaleme daha farklı sarılan Burgess, böylece en büyük eserini yazmış olur. Gelelim doktorun teşhisine. Tahmin edeceğiniz üzere pek de doğru bir teşhis sayılmaz (76 yıl yaşadı sevgili yazarımız), ama bu kadar büyük bir eserden sonra yanlış teşhisin sözünü etmek biraz ayıp olur

1961 senesinde Sovyetler Birliği'ne yaptığı ziyaret ve karşılaştığı baskıcı komünist rejim, Burgess'ın Otomatik Portakal'daki totaliter dünyayı yaratmasındaki en önemli etkenlerden biri. Devletin birey üzerindeki baskısı ve bireyin çaresizliği karşısında afallayan Burgess bir röportajında şöyle der: "Otomatik Portakal'da anlattığım aslında tam o dönemlerde (1960ların başı) yaşananlardı. Sadece araya biraz masal koydum. Gelecek hakkında yazmak istiyorsanız, o günlerde olanları hayal gücünüzle birleştirmeniz yeterli."

Çoğu zaman bilim-kurgu olarak nitelendirilen Otomatik Portakal baskıcı bir yönetimin ve bu yönetime direnen bir sokak çetesinin hikayesi. Çetenin ve hikayenin baş kahramanı olan Alex adındaki 15'lik delikanlıya yandaşları Pete, Georgie ve Aptalof eşlik ediyor. Şiddet dolu davranışları nedeniyle devlet tarafından ıslah edilmesine karar verilen Alex önce hapsediliyor, daha sonra beyni yıkanıyor ve bu da, şiddet içeren en ufak bir harekette bulunduğunda hastalanmasına sebep oluyor. Yani Alex 'iyi' biri olup çıkıyor sonunda. Ama iyi biri olmayı seçtiğinden değil, başka bir şansı olmadığından. Biz de Burgess eşliğinde bu çeşit bir zorlamanın ahlaklı olup olmadığını, iyinin ve kötünün ne olduğunu, insanın özgür iradesini kullanıp kullanamadığını sorgulamış oluyoruz böylece.

Herkesin kafasını karıştıran şu portakalın nasıl otomatik olabildiğine gelince... Kitap, İngiliz argosundaki 'queer as a clockwork orange' deyişinden alıyor ismini. Bu deyiş olabilecek en garip davranışları ve özellikleri barındıran kişiler için kullanılıyormuş. Portakalın organikliği insanlığı temsil ederken, otomatik kelimesi de makineleşmeyi anlatıyor diyebiliriz; yani makineleşmiş bir insanı: "Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Funda Oruç
Admin
Funda Oruç


Kadın
Mesaj Sayısı : 70
Yaş : 40
Kayıt tarihi : 05/03/07

"otomatik portakal"anthony burgess Empty
MesajKonu: Geri: "otomatik portakal"anthony burgess   "otomatik portakal"anthony burgess Icon_minitime21/4/2007, 03:08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gozde




Kadın
Mesaj Sayısı : 2
Yaş : 42
Kayıt tarihi : 17/05/07

"otomatik portakal"anthony burgess Empty
MesajKonu: Geri: "otomatik portakal"anthony burgess   "otomatik portakal"anthony burgess Icon_minitime17/5/2007, 23:00

Otomatik portakal sinema filmini bir eğlencelik ve zaman geçirme aracı olarak görmeyen sanat severlerin arşivinde bulundurması gereken devrim niteliğinde bi film. Bu filmi defalarce izlemem rağmen nedense kimin yazdığına bakmamışım bir kitabı oldunuda bilmiordum doğrusu bunu burdan okumak beni çok mutlu etti.

Film hakkındaki düşüncelerimi kısaca özetlemem gerekirse 'büyük balık küçük balığı yutar' atasözünü küçük balıkla büyük balığın yerlerini değiştirerek aslında iki tarafından içindeki acımasızlığı gösteriyor. Filmi ikiye bölersek baş kahramanı önce bir tür çetenin zorla başına geçen bir zorba aslında çete üyerleri onu hiç sevmiolar fakat onu seviyormuş gibi yalaklık içindeler(nekadar ilginç dimi daha önce böle bişeyle karşılaşmadınıza eminim:) ) Çetenin lideri ise onlara hep kötü davranıor ve hatalarını affetmior asla cinsel dürtüleri yüksek ve çok ahlaksız bi adam aynı zamanda.Yazar acaba aynı zamanda cinsel dürtüleri güçlü ve ahlaksız insanların aynı zamanda da her türlü zorbaca güç meralklısı otoriter ve acımasız davranışları mı oldunu vurgulamak istemiş bilemiorum. Fakat bildiğiniz gibi ünlü bi tezde dünyayı yönetmiş ve yöneten zalim lider ve politikacıların cinsel ahlak konusundan muzdarip oldunu vurguluyor.

Filmin ikinci bölümünde bu adamı yakalıolar ve bilim adamları cinsel dürtüleriyle zorba davranışlarını engelleyici bi tedaviye sokuolar tam bir deney faresi oluor ve bizamanlar acımasızlık yaptığı kim varsa en çok da kendi arkadaşları onun yaptığının 10 katını ona yapıolar demekki herkez içindeki hayvani dürtüleri bıraksa bir insanı öldürecek kadar acımasızlaşa bilir yani gücü yeten yetene olan bu dünyada birazda bizi koruyan ve dengeyi kuran içimizdeki hayvani duygular olabilir ban bunu düşündürmüştü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanat1001.blogspot.com
 
"otomatik portakal"anthony burgess
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» "mavi"bir rengin tarihi-michel pastoureau

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
GAZİ'DE İLKYAZ :: ÖNERİLENLER :: KİTAPLAR-
Buraya geçin: