PERFORMANS(GÖSTERİ) SANATI:
Ne zaman: 1960’ların sonu
Nerede: Uluslararası
Malzeme: Galeri ya da dış mekanlar, sanatçı, müzik , dans, şiir, tiyatro, video dolaysız iletişim, karşı-biçimci, görsel sanatlarla gösteri sanatları arasındaki sınırları yıkma
Sanatçılar: Forti, Gilbert ve George, Schneemann, Morris, Rainer, Whitman, Brown, Graham, Klein, Rauschenberg, Cunningham
[1]Söze platonun bir sözüyle başlamak gerekirse en uygun cümle bu olacaktır:"Beden hedefe götüren yoldan çıkarır bizi, ona bakmak zorunda olduğumuzdan sayısız talepte bulunur bizden. Savaşlar, nefret ve kavgalar gerçekte yalnızca bedenin ve onun arzularının bir sonucu değil midir?"Platon'un, ruhu içinde tutsak ettiğini söylediği ve tüm kötülüklerin kaynağı olarak gördüğü bedenin dışlanması ve sanatta bir aracı olarak kullanılması, yüzyılımızda da, "performans" ın önemli hareket noktalarından biri oldu. Performansın bu aşamaya gelinceye kadar geçirdiği süreçte, sahip olduğu özgürlüğe onu kavuşturan ve Galas'ın da "insan kılığına bürünmüş ses tiyatrosunu" gerçekleştirmesinde, Antonin Artaud'un etkisi yadsınamaz.
[2]Aslında 1960 sonrasının sanatı ortak bir amaç taşıyorlardı:
“Biçimciliğe bir alternatif getirmek ve resim- heykelle ilgili süregelen önermeleri değiştirmek.”[3]60’ların sanatçılarının, yalnızca resim ve heykele karşı alternatif teknik ve malzemeler bulmakla kalmamış, bir yandan gelecek kuşaklar için sanatçının ve izleyicinin rolü ile sanat nesnesinin statüsünü yeniden biçimlendirirken, bir yandan da sanat tanımını genişletmişlerdir.
Bu amaç bize, I. Dünya Savaşı süresince patlak veren iki akımın, Fütürizm ve Dadaizm’in köklerine dayandığını düşündürüyor.
Örneğin,1960’larda ortaya çıkan gösterilerin en yakın ve canlı kaynağı, Marinetti'nin, 1910'larda düzenlediği
Gelecekçi Akşamlar‘dır. Onun diğer şair ve ressam arkadaşlarıyla 1910'da gerçekleştirdiği ilk
Akşam gösterisi, izleyiciyi kışkırtmayı amaçlayan bildiriler, kaba saba söz ve hareketler, birtakım gürültü ve gıcırtılardan oluşan müzikler ve tiyatromsu eylemler içeriyordu. “Araçlar kolâj”ıydı bu gösteriler.
[4] Gösterilerinin başarı ölçütü, alınan alkışlardan çok küfürlerdi. Seyircine kadar çok küfrederse gösteri de o kadar başarılıydı.
Rus gerçekçileri ve ardından dadacılar da benzer, gösteriler yaptılar (İlginç olan şey, bu eylemlerin asıl karakterinin
anarşist ve yok sayıcı olmasına karşın, İtalyan gelecekçilerinin, faşizme Rus gelecekçilerinin ve kısmen de dadacıların komünizme destek vermeleriydi). Bu tip gösterilerin yaygınlaşmasında en etkili olanlarsa kuşkusuz dadacılardı.
1915’lerde sanatın tüm olan bitene karşı tepki gösteren tutumu, o dönemin sanat yönünü değiştirdiği gibi 60’lara ve hatta daha sonrasına da yön vermiştir.
1960 sanatına yön veren olaylar:— Artık Gündelik yaşam değişmeye ve teknoloji sayesinde gelişmeye başlamıştı.
— 1960 sanatına hâkim olan kavramsal sanat bazı şeylerin değişmesine olanak tanıyordu.
— Kavramsal sanatın Sanat tarihini yok sayması belki de bu değişimin ilk adımıydı.
— Kendilerini alışılageldik sanat eseri biçiminde göstermeyen sanat eserleri var olmaya başlamıştı.
—Kavramsal sanatçıları, fikirlerini uygun malzemeler ile ifade etme amacı güderler.
[5]Sanatçıların yaptıkları sanat eserlerinin hedefleri:[6]— Güçlü sanat kurumlarının varsayımlarını yıkmak
— Sanat nesnesinin önemini ve sanatın alınan-satılan bir mal olması düşüncesini azaltmak
— Algılama sınırlarını sorgulamak
— İmge ve dil arasındaki ilişkileri irdelemek
— Sanat kavramını estetikten ayırmak
— Süreç ürün ilişkisini sorgulamak
— Sanat yapıtlarını yaygınlaştırmak için yeni yollar bulmak
— Sanat yapıtı, sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkileri yeniden yapılandırmak
Sıra
performans sanatında;
İşte; Performans Sanatının çıkış noktası da bu hedeflerle kesişiyor.
Dadaizm, fütürizm, fluxus ve kavramsal sanatın beslediği Performans sanatı artık, sanat yapıtının hiçbir özel beceri gerektirmeden, özel bir işlev ve ifade yüklenmeden seyirciyi de yapıta katarak yapıtın tamamlanması gerektiğini savunuyordu.
Performans Sanatının Amaçları;— Seyirciyi savunmaya çekildiği ilgisizlik ortamından kopartmak,
— Biçimciğin karşısında durmak yeni alternatifler oluşturmak,
— Alışılagelmiş sanatın tabularını yıkmak,
— Performans (gösteri) sanatı, sanat etkinliklerini görsel iletişime dönüştürme isteğiyle sanatçıları, sanat nesnesi yaratma zorunluluğundan kurtararak, bir yandan tiyatro, görsel sanatlar, dans ve müzik, gibi disiplinler arasındaki sınırları yıkarken bir yandan da kullanılabilecek ortam malzeme ya da konu dağarcığını genişletmiştir.
Seyirciyi sanatın içine dahil ederek, hareket eden bedenin olanakları ile zaman/ mekan sorununu irdelemeyi düşünmüşlerdir.
Performans yalnızca bir an için var olur. Yaşamın en yüksek derecesi ifade ederken ölüme çok yakındır. Unutma belleğin bir parçasıdır, performans sanatı yalnızca seyircinin belleğinde varlığını sürdürür.
[7]Performans Sanatçıları:Forti, Gilbert ve George, Schneemann, Morris, Rainer, Whitman, Brown, Graham , Klein, Rauschenberg , Cunningham, Beuys, Kate Millet, Yoko Ono
Joseph Beuys;Beuys’un yaptıkları,
hem gösteri hem
eylemdir. Gösteri ve eylemlerinde kullandığı temel elemansa -sesi, devinimleri ve giysileriyle bir bütün olarak- her şeyden önce kendisidir,
kendi bedenidir.Beuys'tan çalışmalarının ortak paydasıysa, gerek bireysel gerekse toplumsal yaşananın çelişkilerine, açmazlarına yapılan vurgudur.Toseph Beuvs, hem kabile büyücülerinin (şamanların) hem de modem göstericilerin bir sentezi olarak öne çıkmıştır.[8]Beuys'a ve sesini duyurmasında etkili olan ona bir çeşit kürsü veren fluksus hareketi olmuştur. Joseph Beuys'un, Amerikalılara vahşi geçmişlerini hatırlatmak üzere, çakal türünden bir hayvanla, bir odada, bir hafta kalarak (yapılan vahşeti ön plana çıkarmak için, hayvanın saldırıda bulunduğu yünle sarılmış bedeninin gösterinin merkezinde olması) gerçekleştirdiği eylem ve daha birçokları, sanatın daha çok içeriğine yüklenildiği, giderek rasyonelleşen bir dünyaya duyulan tepkileri dile getirmekteydi. Seyirci ile kurulan doğrudan ilişki ile, çeşitli disiplinlerin çarpıcı anlatımlarından yararlanan performans sanatı, bedeni redderek onu sanat "nesnesi" konumuna indirgeyen sanatçıların gösterileriyle 70'li yıllarda da devam etti.
Gilbert ve George;Kemerlerin altında adlı ilk “şarkı söyleyen heykellerini” 1969’ da gerçekleştirmişlerdir. Bu gösteride ellerini yüzlerini metalik boya ile boyayan sanatçı, küçük bir masa üstünde yan yana durarak, mekanik kuklaları anımsatan hareketler yaparken, bir yandan da Flanagan ve Allen şarkısı çalmaktadır. Sanatçılar ellerindeki bastonları ve eldivenleri değiştiriyor ve müzik bitince birisi öbürünün yardımı ile masadan inerek kaseti yeniden başlatıyorlardı.
Ayrıca, bu sanatçıların sergiledikleri gösterilerin tiyatrovari olduğu da söylenebilir.
Sergilenen ürün izleyenlerin gözleri önünde cereyan eden birtakım ardışık eylemlerin toplamından oluşmaktadır çünkü.
[9]1960 sanatında kadının yeri:Tiyatro tarihine mal olmuş yazılı metinleri düşünürsek, bu lezzetli pastada tat olabilmiş kadın yazar sayısının ne kadar az olduğunu anlarız.
20. yy. ilerledikçe bu sayının arttığını, kadınlar tarafından üretilen anlamların şiddetlendiğini görüyoruz. ‘60’lardan itibaren daha sistematik bir zemine oturan kadın hareketiyle birlikte, kadın zihninden ve kaleminden tiyatro da ön plana çıkıyor. Toplumun beyaz zencisi kadınların, geçmişte ve günümüzde göğüslemek durumunda kaldığı adaletsizlikler, bastırılma, sindirilme ve asimilasyon politikaları, cinsellik ve eşcinsellik gibi sorunlar, alternatif bakış açılarıyla bizzat kadınlar tarafından aktarılıyor.
Ataerkil gelenek ‘tabii ki içerden’ bir bakış açısıyla yorumlanıyor. Ortaya genelde avangard metinler ve işler çıkıyor. ‘60’larla birlikte gelişen yeni sol anlayışlar ve yaygınlaşan kadın özgürlük hareketleri, Fluxus’da ve performans sanatı tarihinde son derece etkili oluyor.
Bu dönemde kadınlar öncelikle bedenlerini özgürleştirmek amacıyla performans sanatını bir tür eylem gibi kullandılar. Otobiyografik öğelerle bezedikleri gösteriler, bir tören gibi yorumlanarak politik bir tavırla sergilendi.
Ticari bir değer olarak sanatı reddediyor, eseri, yaratan sanatçıdan bağımsız bir ürün olarak görmüyordu. Carolee Schneemann, Kate Millett ve Yoko Ono gibi feministler, yarattıkları metinler ve bedenleriyle fluxus akımının içinde yer aldılar. Özellikle Amerika’daki hareketler belli bir öncülük misyonunu yüklendi.
Feminist tiyatro metinlerinin ‘60’lardan sonra yoğunlaşan yapısı ilk başlarda ‘zorunluluklardan ötürü’ oldukça didaktik sayılabilecek bir formu benimsemişti. Zira öncelikle bir feminist bilinç uyandırmak gerekliydi. Bunun için de gerek yazım gerekse sunum aşamalarında ajitprop ve gerilla bir tarz hâkimdi.
[10] Carolee Schneemann;1965 tarihli “yer” adlı işinde, Manet’nin Olpmpia’sını Anımsatır pozda beyaz bir perdeye uzatırken, yüzünde Morris’in maskesini taşıyan bir Oyuncu da iki eliyle kalasları farklı pozisyonlarda havaya kaldırmaktadır.
Kate MİLLET;Radikal feminizm akımının en önemli teorisyenlerinden biridir Kate Millet.
En ünlü ve önemli kitabı “cinsel politika”dır. Batı literatürün deki cinsiyetçi öğeleri incelemiş ve eleştirmiştir bu kitabında.
Feminist teoriye kattıklarının yanı sıra baya çapkın bir kadındır Milllet. Zamanında bir sürü kadın yazar sanatçı ne varsa hepsini Amerika’da bir çiftlikte bir araya getirmiştir. Bunlar komün tarzında yaşamışlardır. Aralarında aşklar mı doğmamıştır, kavgalar mı olmamıştır. Bunları anlattığı bir kitap tımarhane yolculuğu olarak metis yayınları tarafından Türkiye’de de yayımlanmıştır.
Bunun dışında Türkçe de yayımlanan kitapları şöyledir;
- cinsel politika(payel yayınları)
- fahişelik dosyası (kural dışı yayınevi)
- sokak kadınları (payel yayınları)
- uçmak öz yaşam öyküsü (pencere yayınları)
- zulüm politikaları (metis yayınları)
Trisha Brown;ABD’li Brown 1969 da gerçekleştirdiği Bina Cephesinde Yürüyen Adam’la, dağcılık araç gereçleriyle donanmış bir adamı yedi katlı bir binanın cephesinden aşağıya doğru kaydırmıştır.
Wagner;Ona göre
dram bütün sanatların şahıydı.
Gerçek bir sanat yapıtı, ona göre, öncelikle müzik, edebiyat ve oyun sanatları olmak üzere, resim ve mimariyi de içine almalıydı.
Robert Rauschenberg; 1963’de Merce Cunningham’la birlikte gerçekleştirdiği “pelikan”da sırtına bağladığı paraşüt gibi büyük bir şemsiye ile bir paten pistinde paten kaymıştır.
[11]Dan Graham;ABD’li Dan Graham 1973’te ayna ve videodan yararlanarak bir gösteri sanatçısı ile izleyicinin rollerini karşılaştırmıştır. Sanatçı İki Bilinç adını taşıyan bu çalışmada iki kişi, izleyici önünde birbirlerinin fiziksel görüntülerini nasıl algıladıklarını anlatırlar. Yüzünün yansıdığı bir video ekranı önünde oturan kadın kendini tarif ederken, video kameradan bakan erkek kadının yüzü yorumlar. Böylece, ikisi de bir yandan bir gösteride etkin rol alırken, bir yandan da kendilerini edilgen biçimde gözlemlemişlerdir.
Yves KLEİN:1957'de kendine özgü gölgeleri ile ultramarine maviler üzerinde çalışmaya başladı. Özel rengini Uluslararası Klein Mavisi (International Klein Blue - IKB) olarak tanımladı ve tescil ettirdi. Büyük bir başarı olacak ve yoğun ilgi ile karşılanacak ilk sergisini Milano'da Apollinaire Gallery'de açtı. Zero Group üyeleriyle tanıştı ve iki sünger kabartmasını imzasını oluşturan IKB ile Gelsenkirchen opera binasının fuayesi için gerçekleştirdi. 1958'de Sorbonne'da verdiği bir konferansta monokrom resimlerini Rosicrucian felsefe ile tanımlamıştı. 1960'da bu felsefe üzerine ürün vermeye devam ediyordu. Resimlerinde altın tozu kullandı ve aynı yıl bir binanın ikinci katından uçar gibi gözüktüğü 'boşluğa sıçrama'yı gerçekleştirdi. Biomorfik ve antropomorfik heykeller yaptı.
.. Önce hiç bir şey yoktu, sonra derin bir hiçlik ve sonra da mavi derinlik.""İyi ki resimlerimin mavilerinde gezinenerek monokromlarımı izleyenlerin
portrelerini yapabildiğim süngerler var.""Ben uzayın ressamıyım. Soyut bir ressam değil, tam tersine figürative ve realistim.
Dürüst olmak gerekirse, uzayı boyayabilmem için kendimi uzayın o noktasına koymalıyım."[12]Ünlü Fransız sanatçı Yves Klein'ın 1958'de Paris'teki Iris Clert Galerisi'nde bir sergi açtığı, fakat bu serginin boş bir galeriden ibaret olduğu, Klein'ın 'Boşluk' adını verdiği bu sergiyle bütün Fransız sanat ortamını şaşkına çevirdiği bilinir. Klein'ın galeri mekânının kendisini bir tür sanat yapıtına dönüştüren bu hareketi, bugün artık sıradan bile görünebilir.
Resim ve heykel gibi geleneksel türlerin ötesine geçmek; ikiboyutlu yüzeylerde espas duygusu peşinde koşmaktansa
gerçek mekânla, elle tutulur boşlukla hesaplaşmak; sanatın sınırlarını sorgulamak. Bir de tabii galeri mekânı meselesi vardı: Galeri mekânının tüm kültürel, sınıfsal, ideolojik çağrışımlarından kaçmak, yeni alternatifler yaratabilmek... 1960'larda bu arayışların sanatçıdan gelen, manifesto boyutu taşıyan bir özelliği vardı.
KAYNAKÇA[1] Atakan, Nancy “Arayışlar” YKY İstanbul 1998
[2] http://www.cazci.com/makale.php?art_id=3[3] Atakan, Nancy “Arayışlar” YKY İstanbul 1998,s.10
[4] Atakan, Nancy “Arayışlar” YKY İstanbul 1998
[5] http://tr.wikipedia.org/wiki/Kavramsal_sanat[6] Atakan, Nancy “Arayışlar” YKY İstanbul 1998,s.12
[7] Germamer, Semra “1960 Sonrası Sanat” Kabala Yayınevi, 1996, s.58
[8] Yılmaz, Mehmet “Modernizmden Postmodernizme Sanat” Ütopya Yayınevi 2005
[9] Atakan, Nancy “Arayışlar” YKY İstanbul 1998, s.72
[10] http://www.milliyet.com.tr/2002/08/22/sanat/san17.html[11] Atakan, Nancy “Arayışlar” YKY İstanbul 1998
[12] http://vision1.eee.metu.edu.tr/~metafor/galeri/20208yvesklein.htm